SULTAN VELED VE AHÎLER

Prof. Dr. Mehmet ŞEKER

Türk-İslâm tarihinin XIII. ve XIV. yüzyıllarında daha çok Anadolu’da görülen Ahîlik, aslında İslâm medeniyetinin temel unsurlarını bünyesine almış bir Türk kurumu olarak kabul edilmiştir. Kurumsal orijini itibariyle Anadolu’ya Abbâsîlerden intikal eden “fütüvvet” kavramı, XIII. yüzyıldan itibaren Türk Anadolu’da kendine özgü bir mâhiyet kazanarak “ahîlik” şeklini almıştır.

Anadolu Türk ahîliği, gerek İslâmî-Abbâsî menşei, gerekse İslâmî-Türk yorumu bakımından ferdî ve içtimaî sahada gelişerek çok yönlü bir kültürel unsur olmuştur. Bu unsur, zaman içinde Horasan’dan gelen göçer Türkmen kitlelerinin katkıları ile daha yumuşak ve bütün hayatı kucaklayıcı bir özellik kazanmıştır. Ancak ahîlik kurumunun inanç esasları, hayat felsefesi, İslâm düşüncesi ve ahlâk anlayışı, yine fütüvvet geleneğinin yazılı kaynakları olan fütüvvetnâmelerle şekillenmiş ve bu kaynaklardaki esaslar sayesinde İslâm medeniyetinin çok önemli bir teşkilâtı hüviyetine bürünmüştür.

Mevlevilerle Ahîlerin ilişkileri hakkında çeşitli kaynaklarda bilgi bulunmaktadır. Özellikle mevlevi kaynaklarında Ahîlerle yer yer dostâne munasebetler görüldüğü gibi zaman zamanda aralarında sürtüşmelerin yaşandığı bilinmektedir. Nitekim bir başka çalışmamızda bu konu ele alınmış olup değişik örnekler verilmiştir.[1]

Düşüncelerini babası Mevlâna ile özdeşleştiren Sultan Veled (vefatı 712/1312), “Divân”ı ile âdetâ Mesnevî’ye yeni bir cild eklemiş bulunmaktadır. Doğrudan kendisi, gazel ve rubâilerinde ilhamını babasının Mesnevî’sinden aldığını belirten Sultan Veled’in bu eseri, on üç bin beyit ve otuz bir bahirde mürekkeptir.

Nitekim Sultan Veled’in Divan’ını yayınlayan F. Nafiz Uzluk, eserin Selçuklu tarihi ve Türk dili bakımından önemi ile değeri üzerinde dururken,”Selçukî Ahîleri”ne de değinmekte ve ahî olarak zikredilen üç kişiyi tanıtmaktadır; Ahi Muhammed Seyid Averî, Bayburdlu Ahi Emir Ahmed, Ahî Saadeddin… Bu arada Ahi Muhammed’in içinde Ahi Yusuf’a da  zikrederek bunlar hakkında özellikle Menâkıbu’l-Ârifîn’e dayanarak tamamlayıcı bilgiler vermektedir.[2]

Sultan Veled’in Divân’ında hem dönemin Selçuklu tarihi hem de Konya tarihi ile ilgili bilgiler verilmekte ve bazı şahsiyetleri tanıma imkânı bulunmaktadır. Nitekim eserde bahsi geçen devrin ahîlerinin özellikleri ile onların kendilerine yakınlığı hususuna da yer verilmektedir. İşte biz burada bunlara bazı örnekler vermeye çalışacağız. Böylece Sultan Veled Divânı’nda   sözü edilen dönemin ahîlerinden bir kaçını tanıdığımız gibi, aynı zamanda onların kimlikleri, kişilikleri ve özelliklerini de Sultan Veled’in gözüyle görme ve tanıma  imkânı bulmaktayız.

SULTAN VELED’İN DÎVAN’INDA AHÎLER

Mevlânâ’nın büyük oğlu Sultan Veled’in tam adı; “Mehmed Bahaeddin Sultan Veled”dir. Büyükbabasının adını alan Sultan Veled,babasının yolunda ilmini ve tasavvufî eğitimini geliştirerek Mevlevîliğin müesseseleşmesinde önemli bir rol oynamıştır. “İbtidâ-nâme”, “Rebab-nâme” ve “İntihâ-nâme”den ayrı “Maârif-i Sultan Veled” adlı eserleri kaleme alan Sultan Veled’in  ayrıca bir de Divân’ı bulunmaktadır.

Düşüncelerini babası Mevlânâ ile özdeşleştiren Sultan Veled, bu “Divan”ı ile âdetâ “Mesnevî”ye yeni bir cild eklemiş bulunmaktatadır. Doğrudan kendisi de gazel ve rubâilerinde ilhamını babasının Mesnevîsinden aldığını belirten  Sultan Veled’in bu eseri, on üç bin beyit ve otuz bir bahirden mürekkeptir.

Bu eserde, hem dönemin Selçuklu Tarihi hem de Konya Tarihi ile ilgili bilgiler ve şahsiyetleri tanıma imkânı bulunmaktadır. Nitekim,devrin şahısları arasında ahîlere de yer verildiği görülmektedir. İşte biz burada bunlara bazı örnekler vermeye çalışacağız: [3]

Sultan Veled Dîvân’ında   sözü edilen[3]   Ahî Sa‘deddin’in Konya Ahîleri’nin başı olduğunu şu ifâdelerle dile getirmiştir: “Ahî Sa‘deddin şehrimizin (Konya) ahîleri ve asrının fityânının başıdır.”[4]

Sa‘deddin’in meziyetlerini sayan Sultan Veled şöyle seslenmektedir:

“Böyle güzel hâl ve tavra sâhib olan Sa‘deddin’i nazm ve nesir ile iki yüz defa övsen yeridir, yakışır; Ey Veled, ona benzer bir ahî gördün mü, onun gibisini işittin mi? Zira, Sa‘deddin, zenginlik içinde, hakiki “fakr”a mâliktir.”[5]

Sultan Veled, Dîvân’ında Ahî Muhammed’in ölümünün ardından, hem Ahî Muhammed, hem de Ahî Yusuf  hakkında bir mersiye yazmaktan kendini alamamış, buna karşılık hayatta olan diğer ahîlerin de onlar gibi meziyet sahibi olduklarını da vurgulamış ve onların şahsiyetlerine dair düşüncelerini şöyle dile getirmiştir:



[1] Ahmed Eflâkî, Menâkıbu’l-Ârifîn (Çeviren: Tahsin Yazıcı), İstanbul 1973, II, s.397-8 ;burada Ahî beyi ile Sultan Veled’in barışmaları anlatılmakta ve Ulu Arif Çelebi’nin bu barışmaya katkıları kaydedilmektedir. Nitekim Menâkıbu’l-Ârifîn’de Ahi Mustafa nın Semâ‘dan sıkıldığı ve  Sultan Veled’le bu sebepten aralarında soğukluk olduğundan söz edilmektedir. Menâkıbu’l-Ârifîn 8/17,II,236-237; Mehmet Şeker, Türk-İslam Medeniyetinde Ahîlik ve Fütüvvet-nâmelerin Yeri,  İstanbul 2011 s,47-67

[2] Divan-ı Sultan Veled, nşr. Feridun Nafız Uzluk, Ankara 1941  s,78-82

[3]Aynı eser  metin‘, s.  150, 227, 371, 453.

[4] Aynı eser, s. 227.

[5] Aynı eser, s. 227.

 

Devamı yakında Nefes Yayınları tarafından yayınlanacak olan “Sırrın Sırrı Sultan Veled” kitabında yayınlanacaktır.

http://vimeo.com/44366794