Konya’da karşılaşma

Fabio Alberto Ambrosio, Dr.

Mevlana Rumi’nin cenazesindeki Müslümanların agiographic geleneği  dervişlerin seması  ya da çok değerli mevlevilik, Konya şehrinin nüfusunun büyük kısmını toplar.  Sadece üstad Rumi’nin müritleri değil sade Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler bu kutsal insane için düzenlenen özel törene iştirak ettiler.  Rumi biyografisinde Aflaki’nin belirttiği gibi: “Padişah ve vezirlerine haber sağır eden söylentiler halinde ulaştı ve sonra ızgınlıkla kalktı ve onların imam hükümdarı ve dinsel öğrğtmğni olduğu için keşiş ve rahiplerin önderlerini çağırarak bu olay hakkında onluır sorguladı. Onlar dediler ki: “Biz Musa’nın, İsa’nın ve bütün peygamberlerin gerçeklilerini onun açık sözlerinden anladık ve kendi kitaplarımızda okuduğumuz olgun peygamberlerin doğa ve hareketlerini onda gördük. Siz Müslümanların Mevlânâ’yı nasıl devrinin Muhammed’i olarak tanıyorsanız, biz de onun zamanın Musa’sı ve İsa’sı olarak biliyoruz. Siz nasıl onun muhibiyseniz, biz de bin şu kadar misli daha çok onun kulu ve müridiyiz..” Onun gerçek arkadaş olduğu gibi, biz de sizing daha çok arkadaşınızız, hizmetkarınız, öğrenciniziz, gerçekten de şöyle yazılmıştır: “ Yetmiş iki millet sırrıni bizden dinler. Biz bir perdeden yüzlerce ses çıkaran bir neyiz.. ” (Huart, 1918-1922, vol. I, s. 96). (1)

Bu yüzden Mevlevi dervişlerin kutsal kurucusunun dünyevi çıkış anından itibaren, Hıristiyanlara ve Yahudilere çok özel bir şeref verdiği düşünülebilir. Belki o zaman, hac fikri – ya da daha iyi – diğer dinlerin de, kısa bir süre sonra onun ölümlü vücudunun bulunduğu türbeyi ziyareti, aynı zamanda sadece sadık Derviş için değil diğer dinlerin inananları için de için de bir gerçeklik haline gelir.

Bu konuyu neden bugün ele aldığımı söylemek gerekir. MEvlana Rumi’yi Konya’daki ziyaretim sırasında bir bilinç deneyimi yaşadım, fakat bundan başka arkadaşların ve hristiyan inançlılarının bu sene sufi ruhaniyatını derinlemesine tetkik ederek yaptıkları tanıklıklar çok fazlaydı. Mevlana’yı onurlandıran bu tanıklıklar bu mistik şairi özel olarak tanımak bende özel bir saygı ve keşif uyandırdı, bir tür ziyaret, hacılık (Hristiyan hacılığı anlamında) için bir Hristiyan inanana katıldım ve bu beni farklı bir ruhaniyete taşıdı. Sadece Türkiye’de değil, ama özellikle bu ülkede çeşitli inançların buluştuğu kutsal yerler hiç de az değildir.  Elbette Konya dab u yerlerden biridir. On iki yıl once bu arayış ve mevlevi dervişlerin kardeşliğinin ruhaniyetini keşif öyküsünün başlangıcında dominiken bir kardeşin tanıklığını hatırlıyorum. Sanırım Türkiye’de seyahatte karşılaştık  ve o bu toprakları takdir ettiğini söyledi. Dominikan rahibi Türk ve Osmanlı kültürünün, Mevlevi maneviyatını etkileyen önemli bir özellik olduğunu iyi biliyordu. Kendi derin deneyimini benimle paylaştığında hazırlıklı olmadığım için anlattıkları beni son derece etkiledi. Bunu onur ve gururla şöyle dedi:  “Ben Konya’ya gittim” . Bu hikaye üzerinde çalışıp derinleşmediysem de tanıklığını aktarmak istiyordu ve ben de özümsemek arzusundaydım.  Bana dedi ki, türbenin içine girdi hepimizin bildiği mezarın karşısında altın varakla yazılmış arapça yazıların çekiciliği ve kumaş kaplı dekorun güzelliği ile yüzyüzeyken karşı konulmaz bir güç onu çekiyordu.  Ne Mevlana’yı tanıyor ne de kim olduğunu yazmış olduklarını biliyordu sadece son derece güçlü bir enerji onu çağırıyordu.

Devamı yakında Nefes Yayınları tarafından yayınlanacak olan “Sırrın Sırrı Sultan Veled” kitabında yayınlanacaktır.